Geçtiğimiz haftasonu İstanbul’a gelen Shrek müzikalini izledim. Fantastik konusu ile çocuk hikayesi olarak değerlendirilse de ince espirileri, özenle hazırlanmış kostüm vr müzikleri ile bu müzikal yetişkinler için de çok çekiciydi. Yıllar sonra animasyon olarak değil de sahnede izlediğim bu hikayede küçükken görmediğim çok derin mesajları gördüm.
Hepimizin bildiği klasik bir peri masalı güzeller güzeli prensesin yakışıklı prense kavuşması ile son bulandır. Shrek’in hikayesi bunu bambaşka bir yerden ele almış ve hikayelerde hor görülen devleri ana karakter yapmış. Kötüyü ve iyiyi bambaşka bir şekilde ele almış. “Kötü” niye kötü, onu kötü olmaya iten nedir?
Shrek’in en başında da tıpkı her masalda olduğu gibi her karakter biçilmiş bir kader vardı. Prenses bekleyecekti, prens kurtaracaktı ve korkunç dev korkutacaktı. Prenses Fiona kendi kaderine boyun eğip yıllarca kulede bekliyordu. İşte orada düşündüm, neredeyse her peri masalında prensesler cam kutularda, kalelerde erkeklerini bekliyorlar. Kötü kraliçeler, ejderhalar, devler kötü oldukları için yok edilmeliler. Shrek’in hikayesi ise farklı, bir dev kendi insiyatifini kullanarak hayatına yön verebiliyor.
Filmde bizim hayatımıza güzel bir gönderme yapan başka bir unsur vardı: Halktan “anormal” oldukları için dışlanan bir grup peri masalı kahramanı. Hepsi hayalgücü ürünü olsa da bizim hayatımızda yansımaları yok değil. Trans kötü kurt, paranoyak elf veya obez ayılar. Tıpkı masaldaki gibi toplumun normlarına uymayan kişiler bizim dünyamızda da başkalaştırılmıyor mu?
Shrek bir animasyon olsa da hepimize harika dersler veriyor. Yazım biraz “kendinizi sevin” mesajına kaymış olabilir ama ne yazık ki bunu yapmayı unutuyoruz. Toplumun anormal dediği yönlerimizle beraber kendimizi sevmeyi bilmeli ve yönlendirildiğimiz şekilde değil istediğimiz şekilde yaşamayı unutmamalıyız. Bu müzikali hepinize öneririm, oldukça keyifliydi.
Yeni yazı gelecek mi çok iyi yazıyorsun tebrik ederim! ♥
BeğenLiked by 1 kişi